Ana içeriğe atla

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz? 

Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz?

Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız.

"Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim...

Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss...

Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahatlatmıştır, değil mi? Sinirleri alınmış Edirne usulü meşhur yaprak ciğeri gibi oldunuz mu şimdi? Süper. O zaman devam. Bunlar tabii ki yetmez.

Başardığı bir şeyde sakın ama sakın tebrik etmeyin. Nasıl olsa bu onun işi değil mi yahu? Yapacak tabi. Mazallah şımarma ihtimali de çok yüksek.

Unutmayın! Çalışanınız sizin malınız. Sadece mesaisini satan bir profesyonel değil. Lütfen önce siz bunu idrak edin ki her fırsatta çalışanınıza da bunu hissettirin. Sizden korkar ve gözü bir yana kaymaz. Manevi açıdan dövün dövebildiğiniz kadar... Sizi severse salar, yayar, yatar zaten.

Tabi malınız ya, iyice onu ve iyi niyetini kullanın. Sömürün, suyunu çıkarın sorun değil. Kullandığınızı da belli edin ama lütfen. Verdiğiniz  gereksiz ve insan üstü çaba gerektiren işler ile adeta onu enayi yerine koyun, çekinmeyin. Yeteneğinin, deneyiminin, bilgi seviyesinin altında görevler vermek de önemli ara ara, üstünde de...

Aldığınız kararların nedenlerini anlatmak mı? Hadi oradan, öyle şey mi olur?! Çalışan kısmına bundan ne. Siz koskoca amirsiniz. Amirim, müdürüm! Kararınızı sorgulayacaklar değil ya?


Sorumluluk sakın, sakın vermeyin ki eline yüzüne bulaştırmasınlar. Hatalarla öğrenmek hikaye dostum, boşverrrrr... Üstüne bir de ya boynuz kulağı geçer de sizi yerinden ederse. Şimdi size iyi yönetici "yerini yedekleyendir, boynuz kulağı geçmesi senin başarındır, gurur vermelidir" de bilmem ne diyecekler Amerika'dan ithal öğretiler bunlar. Burası Türkiye. burada sökmez. Bir kulağınızdan girsin, öbüründen...Anladınız siz onu! Kanmayın yahu bunlara. 

Kariyer konusu önemli. Mutlaka söz vermeli ve tutmamalısınız. Adaletin kılıcını da kınından hiç çıkarmamak lazım! Sizi tabiri caizse yalayını işe alın ki öteki hak ettiğini düşünen arkadaş daha da küssün, içine kapansın. 

Şeffaf olmamak en güzeli. Ne öyle yeni moda kavramlara ne gerek var. Çalışan kısmına her şey anlatılmaz. Yüz verirsin astar ister. Tepene çıkar. Duyduğu şeyleri aleyhinize kullanır. Açık, sürekli iletişim kurmak yasssağğğh. Üstüne bir de güvenerek bazı olası riskleri, gelişmeleri önden anlatmak ve hazır olmasını sağlamak sana zarar getirir. Zamanı gelince duyurulardan öğrensin daha ne!?

Yetti mi? Tabii ki bunlar da yetmez. Kemerleri sıkın. Yandım, acıdı dedikçe daha sıkın. Çalışan dediğin zaten sürekli ağlar. Yalandan bahane bulduğu içindir. Aslında dayanır, kemeri sıkmaya devam. Aynen işte böyle.

Kaynakları kısın kısın. Küçük karlar uğruna hep çalışandan kısın. Hem şirket, hem yönetici, hem çalışandan kısmak olmaz. Birlikte kazanmak da neyin nesi. Hep çalışandan tırtıklayın, kararlar hep bu yönde olsun. 

Vee tabi o caanım kıt kaynakları birimler, bölümler, çalışanlar arasında da çok etkin dağıtmaya da çalışmayın. "Sevdim seni 3 sana, seni sevmedim tukaka al 1 sana." yüksek matematik hesabı en iyi kaynakları adil ve etkin dağıtma yöntemidir.

Sık sık toplantı yapın ki iş yapamaz hale gelsinler. Toplantıda da işini nasıl daha iyi yaparız ile ilgili çözümlerden çok sorunlara, kişilere odaklanın. Egonuzun da tatmin edilmeye ihtiyacı var, değil mi ama?

Bol bol haddinden fazla kural koyun. Çok fazla kontrol edin ve bunu hissettirin ki yan yola sapmasınlar. Bir tek yönetici, patron olarak sizin kural koymanızın bir kuralı olmasın yeter. Yönetici dediğin kafasına göre hareket eder. Süreç, sistem, örgüt iklimi, İK politikaları, 360 derece değerlendirme vs. "yemişim onları" deyip geçin gidin..

İnisiyatif verme gibi moda kavramlara zinhar prim vermeyin. Eline yüzüne bulaştırıp bir çuval inciri berbat etmesinler. Yönetici her şeyi bilendir, yapandır. Ortak akıl ile yönetme aman aman uzak durun. Sonra yüz verdiğiniz için tepenize kuşlar gibi doluşurlar, gerisini siz tamamlayın işte...

Başarılı yöneticileri geliştirmeyin, sürekli tabiri caizse goygoylayın. Sonra efendim sürekli kaçak dövüşün, adil olmayın, dürüst olmayın, cesur olmayın. Yükselmek istiyorum dedikçe farklı yatay görevlere kaydırın iyice bir oyalayın. Çok fikir geri bildirim üretti? kolayı var daha çok suyunu çıkarın işte. 

Pekiiii. Çıkacak su kalmayınca ne olacak? Derhal başka ekibe gönderin hem de referans olarak "aslında çok iyi çalışan da işte elektrik tutmadı."deyip başka yöneticiye kilitleyin. Doğru kariyer planı çizmeyin, ki sizi yerinizden etmesin, bir yere de gitmesin. 

Sırada haklı ya da haksız yönetici olarak beklediğini düşünen arkadaşa assetsment vs. adlı janjanlı gereksiz testler uygulamayın ki harbiden lider olması gereken kişi ise farkına varmasın da sizi daha çok zorlamasın. Boyunun ölçüsünü de almasın ki başka yere kaçmasın bazen, yani hep sürüncemede kalsın ağzında parmak bal çalınmış olsun. O sıcak koltuk bırakılmaz, değil mi arkadaş?

Sıcak koltuk demişken. O koltuktan çok sık kalkmayın ki yumurtalara soğumasın. Hele satış ekibi yönetiyorsan sahaya inmek, Ali Kirman gibi yazarların "satışı cepheden yönetmek" gibi kitaplarına ve süslü laflara kanmayın. Siz mi onlar mı satmak için para alıyor yahu. Siz koskoca yöneticisiniz. Plan yapmak için varsınız. Hatta odanızın kapısı da sürekli açık olmasın, rahatsız etmesinler. Her aradıklarında size ulaşılmasın ve geri dönüş yapmamayı da alışkanlık haline getirin. 

Evet, gayet tabi siz yöneticisiniz. Her iki tarafın çıkarlarını eşit olarak değil, sürekli şirketin işverenin çıkarlarını düşünün. Size ne. Çalışan kendini kendisi düşünsün!

Siz bir üst yönetici olana kadar ekip arkadaşlarınızı kullanın sonra buruşturup bir mendil gibi kenara atın. Yürüyüşünüz değişsin ve sizi başarıları ile bir yere getirmeye destek olan omuz olan ekipleri tanımayın. Neden mi? Çünkü hedefe giden her yol mübahtır.

Bütün bu yapmamanız gereken şeylerin tersini de liderlik okullarında, kitaplarda tonlarca para alıp, zaman harcatıp bunlarla boşuna beyinlerinizi bulandırıyorlar. Eğitim, meğitim işleri boş işler...Hem sizin, hem ekip arkadaşlarınız için. Ekip de neymiş. Hiyerarşi denilen bir şey var. Onlar personel, hatta elemanlarınız, askerleriniz ve onlar için de eğitime gerek yok. Okumak da zamanı boşa harcamak demek. Daha çok çalıştırın.

İşte bu kadar basit.

Bunları yaparken de sakın ha çalışandan daha iyi iş sonuçları almak, verimlilik, hedefinize onlarla birlikte ulaşmak, önce insanlık vs. gibi safsatalara da karnınız tok olsun. Yoksa demotive edemezsiniz, ne me lazım:)

Patronlar, İK'cılar siz de ekibini demotive etmesini beceremeyen yöneticiyi de sakın işe almayın veya o işte tutmayın ve bunlar için adil, tam bağımsız bir lider seçme, tutma sistemi kurmayın ki d-e-m-o-t-i-v-a-s-y-o-n çorbasında sizin de tuzunuz olsun! İyi şirket neyine yetmiyor. Zaten çok iyisiniz. Mükemmelleşmeye ne gerek var? Değişime, üstelik sürekli dönüşüme bulaşmayın.

Bunlar lütfen aramızda kalsın. Bilgiyi paylaşılırsa başkaları öğrenir, sizi geçer sonra. Yöneticilik kadayıf olana kadar sizde kalmalı. ağlamayanı da yetenek varsa bile yönetici yapmayın o da ayrı bir yazı konusu... 

Yorumlar


  1. Sahada aslında olanı ne kadar gerçek ve yalin hali ile anlatmışsınız Murat bey ; Akıla ve emeğe yakın olması ile güçlü kibire ve alışılagelmiş idareciliğe uzak olması ile modern yaklaşımınız ve yazınızın; Her işveren ve yönetici koltuğunda oturan oyuncular için hap niteliğinde olması; Dikkat çekici.
    Bu kadar gerçeği yalin ifade etmenizi yaklaşık 20 senedir yönetici koltuğunda değil; Sahada geçirmenize borçlu olduğunuzu biliyorum.
    Sizin anlayışınızda ki yönetici ve emekçilerin ve işverenlerin çogunlugu oluşturması dileklerimle.

    İyi oynayan değil; iyiler kazansın.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Elinize sağlık Murat bey, ilk kez bir blog yazısında tersine hareket etmenin mutluluğunu yaşadım :)
    Benimde sahada yaşamış olduğum deneyimlemelerimde bir yöneticinin şeffaflık ilkesi ile hareket etmesinin ve Eski zamanlarda başarılı olan ama günümüz yöneticilik anlayışında hiyerarşi anlayışının yanlış olduğunu bilakis saha ile yakın iletişimin ekibi daha iyi motive ettiğini, başarıya götürdüğüne inanıyorum.
    Daha önce okuduğum bir Kevin Murray kitabında da benzer bir düşünceyi savunması aslında yanlız olmadığımızı ve artık başarının anahtarının bu olduğunu gösterir nitelikte, sizin gibi üstatlarımız ile beraber bu yeni sistemi inşallah herkes daha da iyi benimsemiş olacaktır, saygılar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler