Ana içeriğe atla

MOBİLİM, MOBİL, ee MOBİLİZ, MOBİLLER. YA SEN?

%100 her konuda olmasa bile bir şey hakkında karar vereceksem genellikle kendimden pay biçerim. Kendime bazı sorular sorar cevaplarına göre de hareket etmeye çalışırım. Emin olun faydasını görüyorum.

Buradan raheketle gelin şimdi kendimize birlikte birkaç soru soralım.

En son ne zaman çok önemli bir toplantıya giderken kişisel asistanınızı/sekreterinizi/yardımcınızı iş yerinden çıkarken unuttunuz? Güzel, biliyorum eliniz kolunuz o, eminim "nasıl unuturuz ki" diyorsunuz.

Yahu herkesin asistanı yok ki diyenlere "bazı modelleri adeta bilim kurgu filmleri gibi yapay zekalı hale bile gelen sürekli elimizde veya cebimizde taşıdığımız birçok şeyi onsuz yapamadığımız yol arkadaşlarımız bizim neyimiz oluyor?" diye soralım mı? Çoktan sorduk bile.

O halde ilk soruyu biraz değiştirerek soralım.  En son o iş için herşeyiniz olan (yol tarif eden, bilet alan, müşteriniz ile ilgili araştırma yapan, programınızı en iyi bilen, takvim tutan, check-in yapan, tüm müşteri ve çalışanlarınızla sizi haberleştiren vs..) o cebinizde taşınır cinsten konsantre asistanızı/yardımcınızı iş yerinden çıkarken ne zaman unuttunuz? Niye kimseden ses çıkmıyor?

Ya evden çıkarkan hava durumunu bilmenize rağmen aceleniz olduğu için üzerinize kalın ya da ince bir kıyafet, şemsiye, gözlük, küpenin diğer teki, bileklik, arkadaşınıza götüreceğiniz hediye, cüzdan, para, çanta vs. hiç unutmuyor musunuz? Havaalanı kayıp bürolarına bir uğrayın neler unutulduğuna siz de çok şaşıracaksınız. Yok artık löbron ceyms dedirten cinsten şeyler bile var;) Emin olun yukarıdaki şeylere bile nazaran mobil asistanlarını unutan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Unutma konusunu burada park edelim. Başka bir açıdan bakacak olursak bir gün içinde en çok hangi geometrik şekile baktığınızı hiç düşündünüz mü? Sizce baktığınız şekillerle bir günde ortalama ne kadar süre geçiriyorsunuz? Kendinizden bir pay biçin bakalım ne sonuç çıkacak? Örnek olması için birkaç kare veya şekil sayayım mı? Hatta ekran da diyebiliriz.  TV, diz üstü bilgisyar,fotoğraf makinesi, bilboard, tablet, telefon, gazete/dergi/kitap (adil hesaplama için fiziki olmayan mobil versiyonlarına erişmeyi tablet, diz üstü ve/veya telefon ile geçirilen zamana lütfen ekleyelim), ajandanız/not defteriniz/ takviminiz (fiziki olarak tutulmayanları ilgili cihaz kategorisine ekleyelim), video kayıt cihazı, navigasyon cihazı vb... Sonuçlar size de enteresan gelmedi mi? Kişisel mobil asistanız/ yol arkadaşınızla geçirdiğiniz zaman neredeyse diğer tüm şekillerin toplamından bile genellikle fazla değil mi?

Hemen bir soru daha. Eşinizi, sevgilinizi, çocuğunuzu, ailenizi, arkadaşınızı mı bir ay içinde daha çok görüyorsunuz? Yoksa o minik cihazları mı?

Çok sıkıştınız, hemen tuvalete yetişmeye çalışıyorsunuz. Kendinize lütfen samimi olun. Şu şıklardan hangisi sizce en çok seçiliyordur?
a-) zaten sıkıştım, yanıma birşey almadan koşar giderim. b-) bir gazete alırım. (tüm gazetelerin tirajlarının toplamı nüfusun kaçta kaçı?) c-) kitap alırım. (Seyahate mi çıkıyorsun derler mi? ;) d-) mobil cihazımı alırım, orada zaten herşey var.

Hani kolay kolay olmaz da velev ki o çok sevdiğiniz kişisel asistanınız almayı çıkarken unuttunuz. Allah esirgesin;) Eliniz, kolunuz hatta bir organınız vücudunuzdan kopmuş, herşeyini kaybetmiş gibi hissetmez misiniz? Ben böyle hisseden çok kişi tanıyorum.

Sosyalleşmemizi acaba nasıl yaşıyoruz? Yan yana buluşup bir yerde vakit geçirdiğini sanan insanların aslında zamanının çoğunu  karşısındaki canlı kişiler ile değil de bambaşka ve sanal kişiler geçirdiğini/paylaştığını ve artık sosyalleşmenin bu hale geldiğini söylesek katılır mısınız? Hadi itiraf edin siz yapmıyor musunuz?

Hadi onu yapmadınız, bunu da mı yapmıyorsunuz? Bir eğlencede, mekanda, yemekte, davette ortalama 2-3 saat zaman geçirip 300 tane foto çekip hatta mekandan hatta ayrılmadan birçoğunu orada olmayan kişilerle bir vesileyle paylaşmış olmuyor musunuz? Orada fiziken ve fiziki kişilerle mi daha çok zaman geçirmiş oluyorsunuz, yoksa mobil sosyal ağınızla mı?

O zaman verdiğiniz tahmin ettiğim cevaplardan heraketle buradan patronlara, şirketlere, yöneticilere, satışçılara, pazarlamacılara, markacılara ve daha çok satmak/sattırmak ve akılda kalmak isteyen kurum/kişi ve tüm organizasyonlara bir soru soralım. Beğenelim ya da beğenmeyelim başta kendi hayatımızı adeta bir cihazın içinde veya en azından ona bağımlı olarak yaşamıyor muyuz? Eee o zaman müşterilerimiz nerede nefes alıyor? Elimizin altında ve daha kolay ulaşılabilir değil mi? Niye hala fiziki ortamlarda ve zor yollardan aramaya devam ediyoruz?

Tüm bunlara rağmen hala geleneksel yöntemler bana yetiyor diyen ve satış /pazarlama faaliyetlerine sadece fiziki mecralarda devam eden, mobil gerçekliği özümseyememiş, mobil geleceği araştırmayan ve/veya kullanmayanlara, hedef kitlelerine mobil ortamlarda dokunmanın yollarını aşatırıp bulup ve de etkin kullanmayanlara buradan 2 şey söylemek isterim. Hadi oradan ve geçmiş olsun demeden önce köprüden önce son çıkışı kaçırmayın! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz