Ana içeriğe atla

YÖNETİCİLER İÇİN ORGANİK TAKTİKLER* :)

Doğada aslında bence hemen herşeyin kuralı var. O nedenle bilgiyi/deneyimi çok da uzakta aramaya gerek var mı diye hep düşünmüşümdür. Yoksa siz de mi?

Hatta ekip yönetmenin de kurallarını doğada bulabiliriz desek sanırım yanılmış olmayız. Evet, evet doğru duydunuz: "Sırf doğaya bakıp feyz alsak ve iş hayatımıza uygulasak bile iyi bir yönetici olabiliriz" diyorum. "Yok artık" mı diyorsunuz? Hadi buyurun beraber bir bakalım, sonunda kim yanılıyor ondan sonra karar verelim isterseniz? Bazılarımız azıcık peşin hükümlü müyüz ne? ;)

Hadi birkaç küçük deneyle başlayalım. Mesela herhangi bir yumurtayı bir elimize alıyoruz. Aldık mı? Şimdi biraz fazlaca tam ortasından tutarak sıkalım. Ahh tamam işte ne oldu? Ayy üstün başın mı battı? Yazıkk!:) Bir de taşı sıkmayı deneyelim bakalım ne olacak? Ne? Elin acıdı ama taş bana mısın demedi mi? :)

Evinizde hiç çiçek, bikti baktın/beslediniz mi? Çoğumuz evet diyecektir. Eğer yapmadıysak bu defalık aynı çiçekten lütfen iki tane alalım. Biliyorum biraz uğraştırmış olacağız ama denemek lazım, ne yapalım. Şimdi o çiçekleri yan yana koyup 1 tanesine sadece su veriyoruz. Diğerine su haricinde sevgi de vermeyi atlamıyoruz. Mesela yapraklarını sevip, güzel şeyler söyleyebiliriz. Tıpkı bir insanla konuşur gibi konuşmayı denedik mi? 1,2 ay sonra hangisi daha çok çiçek açıyor, hangisinin yaprakları daha gür ve canlı hatta hangisi kurumaya biraz yüz tutmuş? Bilenler kopya vermesin:)

Şimdi de dünyanın en iyi tohumunu satın alıp dünyanın en verimli toğrağına ekmeye ne dersiniz? Hadi doğruca bahçeye gidelim. Ama yeterince derinliğe gömmeden, gübre vermeden ve iyice sulamadan ne kadar verim alınacağını merak mi ediyorsun? Birkaç ay sonra hasat zamanı geldiğinde bakalım ne olacak? Haaayırrr, cevabı söylemem, kendin bul!:)

Hani şu Çoruh, Kelkit daha birçok nehrimizi ister görmüş olalım, isterseniz de coğrafya bilgimizden bir anımsayalım ki ne kadar gürül gürül aktığını bilmeyen yoktur? Şimdi bu nehirlerin aktığı yere, yatağına veya yakınına diyelim ki önlem almadan ve iyi planlamadan bina inşa etmeye çalışsak. Sizce ne olur? İsterseniz 1 yıl, ister 5 yıl önünde sonunda o bina aynı yaptığımız gibi kalır mı? Samsun'da benzer bir olayda geçmiş yıllarda 9 vatandaşımızı acı bir şekilde kaybettiğimizi lütfen anımsayalım!:(

Olgunlaşmış meyveyi zamanında koparmazsanız ne olur? Hiç tahmin ettik mi? İçi mi çürür? Ya da yere düşüp zedelenir mi?Ya da her ikisi de mi? Başka başka? Ohoo Newton yer çekimini bulalı yüzyıllar oldu, artık kafaya düşmesi de okkalı bir küfürden başka bir şeye de yaramaz, değil mi? :)

Ya da başka bir örnekte sağlam zeminli bir yerde malzemeden çalarak ya da doğru dürüst bir temel atmadan çok yüksek bir bina inşa ettiğimizi varsaysak. Allah korusun 7 ve üzeri şiddetinde bir deprem oldu diyelim. Neler olabileceğini tahmin etmek için rahmetli Prof. Işıkara (Deprem Dede) olmaya gerek sanırım yoktur? :)

Bir yaprak ağaçtan düştüğünde, hava da rüzgarlı ise o yaprağın nereye düşeceğini baştan bilebilir misiniz? Eğer muhterem bir müneccimle bir münasebetimiz olmadıysa bilene gazoz kapağı madalyası ödülü vereceğiz. Nasıl ödül güzel mi?;)

Örnekler çoğaltılabilir. işin espirisi bir yana bunları deney yapmasak da eminim herkes bilir. 

       Sevgili, çok kıymetli ekibince çok sevilen yönetici- kulakları çınlatılan cinsten yönetici demek            istedik:)- kardeşim senin de iyi bildiğine hiç şüphem yok. 
        
       Peki o halde sana birkaç minik, bir o kadar da cevabı basit sorumuz var.

Madem bunları biliyorsun da;

Ekip arkadaşlarına  kapasitesinden ve kaldırabileceğinden fazla yük yüklersen veya mangal gibi yüreği, taş gibi cesareti ve çelik gibi sinirleri olan nadir insanlar haricindeki o büyük çoğunluktaki çalışanlara haddinden fazla baskı yaparsan ne olacağını, dolayısıyla her bir bireyin farklı bir dayanma sınırı olduğunu ve de her bireyin farklı şekilde yönetilmesi gerektiği gerçeğini ne zaman kavrayacaksın?

Aman şımarmasın diye takım arkadaşlarını adeta bir robot gibi görüp duyguları olduğunu unutursan, hiç tebrik etmez, başarılarını kutlamaz, arada bir de olsa övmez, onure etmez, ölçülü şekilde ödüllendirmez, ödül/ceza sistemini doğru işletmez, fazladan yaptığı katkılar da teşekkür etmezsen o kişinin tam performans ve verimde çalışmasını bekleyebilir misin? Dayanamayacağım fikrimi söyleyeceğim. N..  beklersin!:)  -Fil in di bilenks pliiz-

Yeterince eğitim vermeden, ilgilenmeden, çalışanı geliştirmeden, gelişimine katkı sağlayıp desteklemeden kısacası sağlam bir temele oturtmadan üzerine adeta binanın katlarını çıkar gibi henüz hazır olmayan birine haddinden fazla sorumluluk verdiğinde, henüz hazır olmadığı inisiyatifleri almasına göz yumduğunda - sırf sevdiğin için, ya da seni çok pohpohladı veya istediğin şeyleri söylüyor diye veya bilmem kimin tanıdığı diye, iyi bir okuldan mezun olduğundan dolayı... İşteher ne sebeple olursa olsun.- orta ve uzun vadede daha çok kaybeden kim olur?

Kendini geliştiren, çok çalışan, istenilenden bile fazlasını getiren, sebat eden, öğrenen ve yeni sorumluluklar almaya hazır, hazır olduğu kadar da bir o kadar istekli olan bir ekip arkadaşını "aman en iyi iş üreten ekip üyemi kaybetmeyeyim, hep bana çalışsın ya da ne me lazım beni yerimden etmesin" diyerek ilerilere taşımaz, desteklemez, yetiştirmez, yedeklemezsen sonunda senin için yararlı mı, zararlı- zehirli- mı olur acaba aklından çıkmış olabilir mi? 

Çalışanlar arasında adil olmazsan ne olur biliyor musun? O ekibi bir arada tutmaya devam edebileceğini düşünüyor musun? İlk fırsatta birileri belki çok iyi adamların gider mi? Hadi işe ihtiyacı var, işi seviyor veya çeşitli nedenlerle gitmedi, ne kadar verim alabilirsin? Yönetici demek atıl kapasiteyi verimli hale getiren değil midir? Ekibin demotivasyonu da senin eserin olabilir mi? Hadi diyelim senin eserin değil, hatta arkadaş kendi başına toparlayamadı. Olabilir. Yine de onları yukarı çekmek, düştüğü yerden kaldırmak yöneticiliğin görevleri arasında sakın olmasın?

Doğru vizyonu çizmeden, zorlayıcı olmakla beraber realize edilebilir hedefler belirlemez ve kaynakları de ekip içinde yeterince etkin dağıtıp yollarından çekilmezsen kaptanı olduğun geminin vahşi rekabet okyanusunda nereye ve hangi limana varacağını bilebilir misin? Hatta belki hasbel kader de olsa bir limana varabilir misin?

Sözün özü ekibin peşinden geliyor veya seninle yürüyor mu? Senin için yeri geldiğinde çıkıp çalışıp adeta savaşabiliyor mu? Efendim? Tamam bize söylemeyebilirsin. En azından kendine dürüst olup ayna karşısına bir geçip kendine bari itiraf etsen?

Sadece çalışanlar değil, biz yöneticiler de kendimizi sürekli geliştirmek zorunda değil miyiz? Bunun için de gördüğünüz gibi farklı açılardan bazen doğaya, etrafa, diğer yöneticilere, kaynaklara, hatta kendimize alıcı gözüyle iyi bakıp gözlemlemek gerekir mi, gerekmez mi? Lütfen siz karar verin!

Amacımız kimseyi gömmek değil. :) Farklı açılardan bakmaya çalışmak ve daha çok üzüm yemeniz için ufacık da olsa naçizane birkaç fikir verebilmek ve sizleri düşündürtmek. Ayna karşısında veya bu yazıyı okuduktan sonra ya da ileride inşallah bir gün yönetici olarak gayet tabi sen de bir insan olduğun için hata yaptığına, yapabileceğine, geliştirilebilir yanların olduğuna ve hayatta her zaman, her yerde ve herkesten öğrenilecek bir şeyler olduğuna inanırsan ne mutlu sana ve ekibine. Unutmayalım. Kimse anasının karnından yönetici doğmuyor!:) 

Şişşt! Siz sevgili takım üyeleri. Hadi ama siz de bu yolda yöneticinize karşı lütfen biraz sabırlı,anlayışlı, destekleyici olabilir misiniz? Anlayışınıza sonsuz teşekkür;)

Sürç-ü lisan ettiysek affola...


* Doğayı inceleyerek, doğadan alınan/çıkarım yapılan yöneticilik taktiklerine verdiğimiz ad.

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Basit anlatımla, hayatın içinden örnekler ve metaforlarla yöneticiliğin püf noktaları bu kadar güzel anlatılabilirdi. Hem kendi ekibine hem de farklı şirketlerin değişim projelerine liderlik yapan bir yönetici olarak şapkamı öne eğerek okudum. Tebrikler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler