Ana içeriğe atla

TİYATRO OYUNU: "SATICININ EN ZOR GÜNÜ"

Veee beklenen an yine gelmiştir. Hedefleri çoktan tutan için -satıcı tabiri ile- belki biraz yayarak ve peşin satan gibi gezecek kadar güzel, hedefin gerisinde kalan için de ızdırap olacak, mideye kramp girecek ve hatta bildiği bütün küfürleri veya duaları anımsayacağı o malum gün... Ne mi o? Satıcı olan ancak bilir. Tabii ki AY SONU;) 

Hani satış  biraz da tiyatro sahnesi gibi değil midir? Ee, o halde gelin birlikte bir senaryo yazmaya/oynamaya ne dersiniz? Bazı yerleri boş bıraksam ve sizden doldurup kendi oyununuzu yazmanızı istesem, umarım beni kırmazsınız değil mi? Merak etmeyin alternatifler hazır. Size sadece seçmek kalacak, o kadar kolay yani. O halde başlıyor muyuz?

Kahramanımız -adı da SONGÜN olsun;)- sabah ofistedir. Müdür toplantıyı yaptıktan sonra sahaya çıkma vakti artık gelip çatmıştır. Son olarak satıcımız o gün için ne hissedeceğine karar vermek durumundadır? Evet yanlış duymadınız. Ne hissedeceğine. Neden mi? Çünkü akıllı satıcı bence bilir ki düşünceler hissiyata/duyguya veya tam tersi duygular düşünceye, son olarak hisler/düşünceler de davranışa dönüşür de ondan. Kafasında düşünce balonları yanar. Siz olsanız kafanızdan hangisi geçerdi?

1-)  "29 gündür müşterilerde reddediliyorum. Tekrar kapı çalmaya yüzü ve gücü nasıl bulayım, ya yine reddederseler?Aman Allahım, o kadar da kendimi aşağılatamam. Ben kesin hedefi tutamayacağım. "

2-)  "30 gündür hedefin yarısına gelmişim, alt tarafı 1 günde nasıl kalan yarısını yapacağım? O halde bugün ziyaret yapmaya ne gerek var?"

3-)  "Daha satış için koskacamaaan 1 gün var. Ayın başından beri ekiyorum. Belki de bugün biçme günüdür. Hem son dakika golü ile maç kazanma diye birşey yok mu? O zaman kanımın son damlasına kadar bugün sahada çarpışmaya devam, bu iş olacak. En kötü ihtimal şansımı denemiş olurum .Yarıda kalacağıma içeri ne atarsam kardır ve müdürüm emeğimi en azından görmüş olur. Bitiş düdüğü çalmadan havlu atmak var mı öyle?"

Durun bir yere gitmeyin sakın. Senaryoya devam edelim mi? Hadi o zaman.

SONGÜN müşteriye gelmiştir. Hedefi tutturacak kadar büyük bir satış potansiyelinin tam orta yerindedir. Tabi müdür hedef baskısının dibine vurmuş ve baskı hatta kamçı dolu mesajlar yağmaya devam ediyor. Aynı zamanda azıcık egosu yüksek mevcut büyük ölçekli bir müşteri de yana yakıla tam görüşmenin orta yerinde satıcımızı arar. Ufak bir problemi var, çok acil değil belki yine de özel ilgi istiyor. Bir müşteri de mesaj atmış. Yarım saate çıkacağım, gelirsen imzayı alırsın yoksa 15 gün yurtdışında olacağım tarzında bir çağrı. Çok büyük bir satış olmasa da kesin satış. Hadi bakalım satıcımız bu durumda ne yapsın?

a-  "Satış her şeyden önemlidir ki zaten hedefin gerisindeyim ve son gündeyim. Mesaj atan müşterinin satışı en azından az ama garanti. Bu müşteri şuan garanti değil. Sürekli arayanda da biliyorum şuan satış potansiyeli yok onu daha sonra ararım hem patlamadı ya?"

b-  "Az satış ile hedef zaten tutmaz. İyisi mi ben mesaj atana haftaya gideyim bakayım, başka yerden alırsa da alsın ne yapayım şimdi. Bu büyük işi alırsak bari hedef tutar. Arayan da beklesin. Yemişim müşteri memnuniyetini. Zaten bir şey almayacak arıza. Çıkışta arar zaten gazını alırım."

c-  "Satış her zaman olur, bu ay da hedef tutmasa ne olur. Büyük müşteriyi kaybettik mi geri gelmez. Müşteri memnuniyeti satıştan da önemli! Satışı da önümüzdeki ay yaparız elbet. Bir ay da hedef tutmasın yahu."

d-  "Ben bir satıcıyım hedefim de önemli. Tekrar satmak için müşteriyi elde tutmak da önemli. O zaman oğlum/kızım Songün iyisi mi sen müşteriden buradaki satış görüşmesinin havası kaçmadan kısa bir izin isteyip şu büyük müşteriyi bir ara ve özür dileyip 1 saate geleceğini ve onu önemsediğini göster ki şikayete dönmesin. Diğer belki küçük adetli ama hazır satışı olan müşteri için de o bölgede olan ve hedefi tutan işi olmayan arkadaşlardan birinden rica edersin imzaya gitsin. Müşterine de durumu izah eden bir mesaj atarsam bu defalık eminim anlayış gösterir. Yarın da zaten detaylar için merak etmesin yanında biterim. Böylece bana da hedefi tutma imkanım olan büyük satış potansiyeli için biraz da terleyip zaman harcamaya, şansı zorlamaya zaman kalır. Üstelik alacağıma inanıyorum. Böylece 1 taşta 3 kuş vururum ama değil mi? "

Siz kendi sahnenizde, gerçek satış hayatınızda hangi senaryoyu oynamayı tercih ediyorsunuz?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz