Ana içeriğe atla

İŞ HAYATINDA MUTLULUĞUN SIRRI ÇÖZÜLDÜ!

         Özellikle yakın tanıdığım ve iş çevremdeki dostlarım çoğu zaman "Bu yoğunluğa rağmen hemen her sabah nasıl bu kadar enerjik oluyorsun yaa? Bu kadar şeyi de nasıl yetiştirebiliyorsun arkadaşım?" falan diyorlar. Hatta bazen "ne yedin, içtiysen artık bize de söyle, biz de yiyip içelim" :) gibi espirilere de maruz kalmıyor değilim hani. Lütfen nazar etmeyin, maşallah diyip yazıyı okuyup deneyin sizin de olsun. Zaten bir çoğunu muhtemelen biliyorsunuz da temel fark harekete geçmek ve uygulamada dersem? Ee, hadi buyrun o zaman sırrımı açıklıyorum! Tembelliği bırakma zamanı. Bilgiler bedava. Taktiklerin kendisi, denemesi dahil hepsi de bedava. Ne de olsa yazılarımızı ultra herşey dahil konseptte yazıyoruz.;) Çok geyik yapma bilgiyi ver diyen çok değerli okurlara gelsin, buyrunuz efenim:

 1-)  En öncelikle hafta içi dahil ortalama bir yetişkinin  dinlenme ihtiyacı olan minimum 7 saat uykuya özen gösteriyorum. Ayrıca biliyorum ki TV karşısında malak gibi yatıp zaman öldürmem yerine saat 11 gibi yatarsam, özellikle 23-01 saatleri arasında vücut, organlar, kaslar ve beynimin ihtiyacı olan melatonin gibi hormonlar, çeşitli yararlı kimyasallar bu saat diliminde salgılanır, vücuttaki toksinler bu saatte atılır bilgisinden hareketle kendime sabah daha mutlu, dinlenmiş, yenilenmiş, zinde kalkmak için büyük bir iyilik yapmaya çalışıyorum. Aksi halde yavan ve kuru ekmek yemiş gibi bir şey olur uyku da... Niye güzel güzel yemekleri tatma imkanım varken, yavan ekmek yemeyi tercih edeyim ki?

2-)  Alarm ile değil, mümkün olduğunca hep aynı saatte yatıp aynı saatte vücudumun biyolojik saati ile kalkmak neye mi yarıyor? Daha deliksiz uyuyarak yorgun kalkmamış, vücudu gereksiz strese sokmamış, boşuna kendimi gererek uyanmamış ve nasıl başlarsa genellikle öyle devam eden günümün ağzına kuşu pisletmemiş oluyorum:) Uyku en paha biçilmez yakıtım ve hazinem. Paramı değil, asıl onu kaybetmekten korkarım. Ya sen?

3-)  Yattığım odada pek telefon, TV, bilgisayar bulundurmam. Adı üstünde yatak odası yahu. Gidip mutfak masasında uyuyor muyum? Küvette yemek yiyor muyum? Ee, o halde niye yatak odasında diğer gündelik stres kaynaklarını, elektromanyetik dalga yayan eşyları bulundurayım ki? Günlük işleri, stresleri o odanın dışında bırakabilmek benim elimde. Yatak ve uykumla arama kusura bakmasın kimse giremez;) Gün içinde e-postalarımı daha anlık cevaplarsam, iş zamanında gerekirse işkolik olarak algılanma yaftalarına katlanma pahasına daha verimli ve çok çalışarak iş zamanı harbi sağlam iş yapıp akşamım bana kalır ve yatmadan telefon kurcalamama pek gerek kalmaz diye düşününce ben bildiğim yoldan gideyim en iyisi demeye devam ediyorum. Daha çabuk uykuya dalıp deliksiz uyuyup, huzurlu, zinde ve mutlu kalkmanın bir sırrı da yattığımız odada bunları bulundurmamak. Ben demiyorum, bilim adamları, uyku uzmanları söylüyor. 

4-)   Tabi sabah kalkar kalkmaz daha karga kahvaltısını yapmadan hemen gazete, TV, telefon, sosyal medya hesaplarına hemen bağımlı gibi bakıp kendimi germek, üzmek, yormak yerine niye önce soğuk suyla yüzümü yıkamak, bir bardak temiz detoks suyu içerek, balkona çıkıp varsa gün ışığını, yoksa da 1 dk. serin ve temiz bir havayı içime çekerek, 1-2 kültür fizik hareketi yaparak sakin ve de huzurlu güne başlamayayım?

5- )   Evde kahvaltı yapmadan çıkmak; hele hiç kahvaltı yapmadan güne başlamak mı? Allah korusun. Yahu zaten uyku öncesi, uyku hali ve sonrası belki 12 saattir tabiri caizse kurt gibi açım ve vücudumun ihtiyacı olan vitamin, yağ, protein, karbonhidrat, lif 5'lisini de dengeli olarak içimdeki canavara vermeden, nasıl enerjik olmayı, etrafıma, ekibime, iş arkadaşlarıma, müşterilerime, aileme enerji saçmayı, verimli çalışmayı, daha başarılı olmayı, daha çok satmayı, sattırmayı ve enerjik olmadan gülümsemeyi ve mutlu olmayı nasıl kendimden beklerim ki? Sadece kuru bir simit ve poaça ile güne başlamaya karşı olanlar derneği kurulsa başkan adayı olurum kesin! Evet üşenmiyorum akşamdan kahvaltımı hazırlıyorum. O olmadı, sabah az erken kalkıyorum, o da olmadı yanıma alıp arabada trafikte ya da vardığım yerde otoparkta araba içinde, seyahatte isem zamanında kalkıp otelde, uçakta gerekirse yapıyorum ama mutlaka kahvaltımı yapıyorum.  Süt, yumurta, peynir, yeşillik, tam tahıllı ekmek, zeytin, domates,biber, menemen vb. bildiğin Türk kahvaltısı işte. Ne demişler amiyane tabir olacak ama "aç ayı oynamaz":)

6-)  Baktım geçenlerde "Çocuklar Duymasın" dizisinde de bu konuyu işlemişler. Ne güzel. Ben yıllardır uyguluyorum. Evden çıkmadan önce en son ne zaman sevdiğiniz kişiye (eşiniz, sevgiliniz, ebeveyniniz, çocuğunuz veya ev hayvanınız) 20-25 saniye sıkıca sarıldınız? İşe, servise yetişme telaşından maalesef atlıyoruz da o kadar önemli ki? Her sabah bedava. Topu topu 20 saniye ve müthiş mutluluk hormonları salgılatıyor desem? Sarılmaktan, sevgimizi her sabah, yine, yeniden göstermekten niye geri kalalım ki?

7- )  Müzik dinlemeden güne başlamak mı? Şaka mı yapıyorsunuz? Ya da mıy mıy, hüzünlü, gergin, enerji çekici müzikler mi? Aman aman onları dinleyeceğime hiç dinlemem daha iyi. Hep kendime neden oğlum yüksek metronomlu, hareketli, enerjik müzikler dinlemiyorum der ve 1,2 tane açarım. Biraz adrenalin, beni kendime getiriyor. Modumu değiştiriyor. Güneş ışığı kadar etkili, benden söylemesi. Hem trafik de dert olmaktan kurtulur, değil mi?

8-)  Uzmanlara göre gülerken, tebessüm ederken, gülümserken somurtmaktan ve gerilmekten çok daha az kas çalışıyor ve dolayısıyla daha az yoruluyor ve de kırışıklarımız daha az oluşuyormuş. İlginç değil mi? Öyleyse? Niye gülümsemeyi denemiyoruz? Her gün gülümsetecek komik bir video izlemek? Komik bir karikatür okumak ve/veya sevdiklerimle paylaşmak, espri yapmayı ya da hayatın espirili yanlarını görmek tercih sebebimdir. "Hastasıyızzzz dedee"....:)

9-)   "Günaydın demeyen bizden değildir." Ekibim bilir, bozuk plak gibi hep bunu söyler dururum. Neden mi? Çünkü enerji bulaşıcıdır. Bumerang etkisi ile üstelik artarak döner dolaşır sizi bulur. Yani hiç bir şey için olmasa kendi iyiliğim için neden tanıdığım, tanımadığım herkese sabah içten bir günaydın demeyeyim? Adeta borsada doğru hisseye yatırım yapmak gibi. 1 veriyorsun 5 alıyorsun. Enerjiyi;)

10-)  Masa başımda, telefon ana ekranımda beni motive edecek, olumlu sözler tutmak ve onları tekrar tekrar okumak. Basit öte yandan acayip enerji veren bedava bir taktik. Daha çok başarmak istiyorsam al işte bana bedava bir yol! Örnek: "Hayatındaki herkesin sana inanması için gereken ilk adım: Senin kendine İNANMANDIR." Ara sözleri değiştirmek de kanıksamamak için iyi olur.

11-)  Olumsuz bir enerji yayan insan varsa mümkün ise yanımdan uzaklaştırmak ya da o an hemen irtibatı kesmek benim elimde. O zaman uygulamak kalıyor. Enerji, mutluluk değerli hazinem. Niye çalınmasına müsaade edeyim ki? Kimse kusura bakmasın!

12- ) Değiştiremediğim şeyleri kabullenmek bana tarif edilemeyecek kadar büyük bir hafifleme getiriyor. Trafik vs gibi şeyleri kendi  tercihimiz olan İstanbul da yaşamak tercihinin bir parçası olarak görüp, adeta gülün dikenine katlanarak sevmeye çalışmak ve bu görece atıl zamanı da daha fazla iş veya özel hayatım ya da haftasonum ile ilgili plan yaparak, hayal kurarak, düşünerek, dinlenerek, müzik dinleyerek, sevdiğim insanları arayarak, sesli kitap dinleyip öğrenerek, kendimle baş başa kalıp kafa dinleyerek geçirdiğim için trafiği sevebiliyorum. Üzerimden yük kalktığı için de enerjim, modum gereksiz yere düşmüyor. Bu iş hayatındaki bizim etki edemediğimiz insanlar, olaylar, süreçler, sistemler, kurallar için de geçerli...

13-  Spor sağlık demek. Çünkü vücuttaki kötü enerji veren toksik maddelerin atılması demek. Sağlıklı kilo vererek her verilen fazla 1 kiloda dizlere 5 kilo daha az basınç uygulamak demek. Her gün yarım saat yürüme ile daha rahat uyku ve beyinde, zihinde rahatlama demek. Günün sonunda sağlık da mutluluk demekse o halde oğlum Murat fitness, halı saha, zumba, yürüme fırsat buldukça sevdiğin sporları düzenli yapmaya devam. Dizi izleme sporu yerine bunlar sana daha faydalı ve daha keyifli. Zaman yok diyenlere aldırma, zamanı etkin kullanırsam, zaman ayırdığım kişilerle, şeylerle illa uzun değil kaliteli zaman geçirirsem, plan yaparsam, zaman öldüren ve gereksiz şeyleri kağıda döküp hayatımdan çıkarırsam ve de gerektiğinde hayır demeyi bilirsem bana bayağı zaman kalır ve spor da pek ala yapabilirim, değil mi? Sadece yürümek bile en güzel spor ve bedava. Üstelik sanılanın aksine yorgun gelince TV karşısına geçince insan daha da yorgun ve bitkin hissediyor, bilakis spor yapmaya başlayınca çok daha dinç oluyorsun ve enerji geliyor.

14-)  Ya sevdiğim işi yaparım, ya da yaptığım işi sevmeyi denerim. Sevemiyorsam da kimseye gölge etmem. O işe ihtiyacı olan ve sırada bekleyen bir sürü iş arayan dost insan var, öyle değil mi? O nedenle işime sıkı sıkı sarılıp sevmeliyim! Zaten her iki durumda da Konfüçyüs'ün de binlerce yıl önce söylediği gibi zaten çalışmamış gibi olurum. 

Bunların hepsi beynin salgıladığı dopamin, malatonin, seratonin, adrenalin gibi envayi çeşit adını bilmediğimiz hormonların salgılanmasını sağlar. Onlar da enerjik ve mutlu hissetmemizi. Hayata geliş amacımız çalışmak ya da para kazanmak mı? Mutlu olmak değil mi? Öyleyse niye kendimize iyilik yapmıyoruz?

Hadi amacınız velev ki mutlu olmak değil. Başarı, para. Olsun sorun değil. Öte yandan iddia ediyorum -ve yıllardır uyguladığım için de kanıtı  kendimdir- 14 taktiği eksiksiz ya da çoğunu uygulayanların hiç birini uygulamayanlara göre satışları, satış ekibi yönetme başarısı, iş başarısı, kariyeri kabaca yarı yarıya en az artış gösteriyor. Gördüğünüz gibi bunların satış taktiği, çalışma vs ile hiçbir ilgisi yok. Hepsi de bedava. 

Çünkü mutlu satıcı, mutlu  iş arkadaşları yaratır; mutlu iş arkadaşları da yaydığı enerji ile daha da mutlu satıcı. Mutlu satıcı da mutlu müşteri yaratır. Mutlu müşteri olursa satıcı daha da mutlu olur. Patron da mutlu son istediğine göre o da mutlu olur. Patron mutlu ise çalışan uzun süre daha mutlu çalışır. Çalışan işinde mutlu ise, evde aile de mutludur. Ailede mutluluk varsa çalışan daha ne ister ki? Bu döngü her zaman var olur. :)

Tercihin nedir? Kendimize lütfen soralım: Mutlu olmak ve mutlu yaşamak mı istiyorum? Yoksa mutsuz mu? Her şey bizim elimizde. Herkese çok güzel bir hafta sonu olsun, yüzünüz, enerjiniz, gülümsemeniz ve mutluluğunuz eksik olmasın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler