Ana içeriğe atla

CAMDAN KALPLERİN ORKESTRASI ?

Başlığa bakınca belki birçoğunuz bu da ne, blogun konusu ile ne alakası var diyeceksiniz? Alakası var hem de tam göbekten;)

Bir iş yerinde, bir projede, bir kurumda hatta evde, okulda kısacası her toplulukta iş süreçlerini yönetmek zordur fakat detaylara hakimiyet, sektörel bilgi ve bir miktar deneyim, çoklu çalışma becerilerinin geliştirimesi ve doğru delegasyon ve de işbirliği vb. ile hemen herkesin yapabileceği bir iş haline gelebilir.
 
Rakamlar biraz daha zordur evet analitik düşünme becerisi olan ya da bu yönünü geliştiren, rakam okumayı bilen veya sevebilen, sayısal zekası gelişmiş insanlar da işin bu yönünü yönetebilir.

Evraksal işler, politik olabilme vb süreçleri de üzerine kattığınızda bunlar da her iş gibi kendine göre zor olmakla birlikte yine de birçok insan tarafından yapılabilecek şeyler halini alırlar. Kısacası buraya kadar değindiğimiz şeylerin tamamını idari işler ya da idarecelik olarak adlandırabilir miyiz? Bence tam da oturdu.

Gelelim zurnanın zırt dediği yere, yani insani boyuta...Bilirsiniz insanoğlu, az ya da çok kişiden kişiye göre değişkenlik göstermekle birlikte egolardan oluşur. Her insan içinde ruh taşır. Karakteri, kişiliği, modu (halk tabiri ile eşref saatiyle yakındır), beklentileri, farklı yaşanmışlıkları, hevesleri ve davranış biçimleri olabilir. Herşeyden öte bir robottan farklıdır duyguları ve bir kalbi de vardır. Kısacası insan kalbi ve ruhu kristal ve çok değerli, kırıldığında onarılması bazen mümkün bile olmayan ve paha biçilmez bir vazo gibidir. Bu nedenle düşürmemek, çarpmamak ve kırmamak için çok dikkatli taşımak ve de davranmak önemlidir. Tabi sadece bir vazo yok, birden fazla vazo olacağı için taşırken onları birbirine çarpmamak da ayrı bir sanat.

Eğer ki tam otomize olmuş, sadece robot ve makinelerden oluşan ve bir tane bile size bağlı insanın olmadığı bir fabrikada üretim şefi değilseniz ve size bağlı insandan oluşan bir de ekibiniz var ise (bu evde çocuklar ve eş olabilir, okulda öğrencileriniz olabilir, arkadaş grubunuz da olabilir, bir dernekte üye veya  gönüllü çalışanlar olabilir yani hayatın her alanında bir grup insan olduğunda geçerlidir) işte o zaman vazoyu iyi taşımak zorundasınız ve bu iş idarecilikten çok çok daha hassas ve zordur ve de her babayiğitin bana göre harcı değildir. Öyle uzun süredir çalışıyor, bilmem neyin tanıdığı, iyi yalakalık yapıyor, yönetici değilken rakamları iyiydi vb nedenlerle yönetici yapılmış ama insanı tanımayan bir kişinin yapabileceği bir iş değildir.

Bir kere ekip yönetiminde olan kişinin insan psikolojisi, karakterleri, kişilikler, davranış bilimleri üzerine temel eğitimleri almış olması ilk nokta. Almamış ise geçmiş olsun. O ekip emin olun her zaman kapasitesinin altında çalışacaktır ya da bir yerde dağılacaktır.

Daha sonra girişken, ekibi ile toplu ya da tek tek ve sıklıkla sohbet edip onların karakter, kişilik, mod, beklenti, istek, dertlerini iyi dinleyip analiz edebilen ve de kişiye göre davranabilen de bir insan olması bence şart. Açık iletişim olan bir ekip yaratmak da askeri bir yönetim yoksa önemli. İnsanlar size manen size kolay ulaşabilmeli. 

Adaletin kılıcı olarak her zaman ekip üyeleri arasında eşitliği sağlamaya maksimum özen göstermeli ve bunu da hissettirebilmelidir. En zor kısımlardan biri budur ve gerçekten zordur ama konuşarak, ince düşünüp en doğru kararı duygusal düşünmeden vermeye çalışarak aşılmayacak birşey değil. Banene kırılan kırılsan demekle olmaz, tabii ki yüzde yüz herkesin rızasını alamazsınız ama en azından maksimum çaba da göstermek lazım.

Bizim ülkenin yönetim anlayışında maalesef orta yol yok. Yaa hep ödül, ya hep ceza... Olmaz vallahi de billahi de olmaz. Dedik ya insanla çalışıyoruz. Hep ceza verirsen özgüvenini kaybettirirsiniz ya da bir derdi varsa anlatmaz ve hiç ummadığınız anda da çekip gider, tabi yerine gelecek milyon tane aday var ama bulunup yerleşene ve alışana kadar bir kasınız unutmayın hep zayıf kalır, sizin performansınız olumsuz etkilenir. Hep ödül verirseniz de bir yerden sonra şımartırsınız ve ya yönetemez hale gelirsiniz ki bittiğiniz andır, ya da belli bir zaman sonra ödülsüz iş yapmaz hale gelir. Tıpkı pazarlamadaki sürekli promosyon vermenin o eşantiyon olmadan ürünü satılamaz hale getirmesi gibi...

Saymakla bitmez bir kitaba bile sığmaz belki en temellerini burada yazmaya çalıştık. Ekip yönetiyorsan insan psikolojisini iyi öğrenmek, tanımak ve anlamak gerekir. Sonra her biri ayrı olan o psikolojileri de tek potada eritebilmek de işin diğer bir yönü. İşte bunların tamamına "Camdan Kalplerin Orkestrasyonu" diyorum. Siz ne dersiniz deyin, gerçek olan birşey var ki bana göre hayattaki en zor işlerden biridir ve öyle gelişigüzel insanlara da bu sorumluluk verilmemelidir. Her ne kadar dünyanın en düzgün, iyi ve uzmanlık alanında çok başarılı insanı olursa olsun.. İnsan yönetmek, idarecilikten çoook farklı bir iş çoookk... Benden söylemesi;)



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz