Ana içeriğe atla

MÜŞTERİ İLE AŞK YAŞAYAN KAZANIR!

Sizin içiniz fesatsa biz ne yapalım;) Hemen yanlış anlamayın yahu. O tarz gerçek bir aşktan tabii ki bahsetmiyoruz. Aklınızın ucundan bile geçiyorsa o alternatifi hemen unutun derim. Yoksa er ya da geç ya müşterinizden, ya da işinizden hatta genellikle her ikisinden de olma ihtimaliniz çok yüksek. Aman diyeyim, çok tehlikeli sularda yüzmeye kalkmayın. İlla adrenalin istiyorsanız bir sürü adrenalin sporu önerebilirim. Üstelik veli nimetiniz olan müşterinizi kaybetme riskini göze almaya kimsenin hakkı olmadığını da düşünüyorum, patronun bile.
Gelelim kuru fasülyenin faydalarına yani bizim yazımızın asıl konusuna.

Eşinizle, sevgilinizle, kız/erkek arkadaşınızla ilk zamanlar onu etkilemek ve tabii sonrasında da uzun süreli, seviyeli bir ilişkiyi devam ettirmek için neler yapıyorsunuz ya da yapardınız? Önce bir kendinizden ve etrafınızdan pay biçin. 

Başta değer vermek, sevmek ve tabii ki değer verdiğini de sürekli göstermek, hissettirmek şart , değil mi? " Ya seviyoruz işte kardeşim, zaten biliyor, illa söylemek ve göstermek mi lazım!" diyenlerin - özellikle biz erkekler;)- karşılık olarak en güzel sevgi göstergeleri? kapı dışı olma, salonda ya da küvette uyuma, oklava veya terlik ile kovalanma, trip, surat, dır dır, peynir ekmeğe talim olma, en sevdiğimiz oyuncağımız kumandanın elimizden alınması vb. işkencelerle karşılaşmasını kim inkar edebilir? 

Çok içten olmasa bile değer verdiğini göstermek emin olun hiç sevdiğini söylememekten daha iyidir. Yine de makbül olan bunu içten yapmak ve yapmacık olmamaktır. Siz olsanız hangisini tercih edersiniz? Az olsun, bizim olsun. Yeter ki samimiyet olsun.

Gözden uzak olan, gönülden de ırak olur derler. O yüzden sıkmadan ama uzak da olmadan sevgiliye daha çok görünmek, birlikte daha çok ve güzel zaman geçirmek gerekmez mi? Bu devirde birbirini hiç görmeden bir yaz bile sabredilen aşklar kaldı mı ki? Varsa bir elin parmaklarını bence geçmez. 

Yalandan evet kimse ölmemiş belki ama yalancının mumu da yatsıya kadar yanarmış, unutmayalım. Araya pembe de olsa yalan giren ilişkiler çatırdayıp bir zaman sonra oradan o çatlağın yol olup tamamen kırılmaya yol açmadığını kim iddia edebilir? Siz yalana katlanır mısınız ya da ne durumlarda ve ne kadar süre katlanabilirsiniz? Seviyorum, o yüzden affettim diyenlerin hep başka yalanlar gizlediğini düşünmüşümdür!

Aşk nedir? Tam bir heyecan, dolu dizgin aksiyon , kalplerin adeta kanatlanıp yerinden çıkıp uçması veya dört nala bir at misali koşturup durması, nefes nefes olma hali değil midir? Bu heyecanın kimyasal olarak birkaç ay sürdüğünü bilimsel deneyler gösteriyor, araştırabilirsiniz. Peki sonra ne olacak? Monotonluktan kurtulmak, heyecanı canlı tutmak ve yeniden aşık olmak şart! Bunun için de sürekli yenilenmek, gelişmek, yepyeni ve farklı fiziki ve duygusal göstergeler sergilemek, sürprizler, şaşırtmak, romantizm, fedakarlık, iki tarafı da mutlu edecek yeni şeyler denemek, arada bir seviyeli bir şekilde tadı,tuzu biberi olarak fikir tartışmaları yaşamak, bazen yanındayken bile özlemek ve özlenmeyi sağlamak, sadakat , uyum , onu anlamaya çalışmak vs. bir sürü şey sayılabilir mi ne dersiniz?

En son sevdiğinize kendisini ne zaman özel hissettirdiniz? Onun biricikliğini, tekliğini ne zaman kanıtladınız? Kalbi en son ne zaman pır pır etti? Veya bunu ne kadar önemsediniz ve bunu anlamak için kafa yordunuz? Ufacık bile çaba sarfetmeyip ne kadar daha elde tutabileceğinizi düşünüyorsunuz? Yoksa siz bulunmaz hint kumaşı mısınız?

Tabi öte yandan her gün çiçek verir ve her gün sevdiğinizi söylerseniz de bir değer kalır mı? O zaman bir sonraki verdiğiniz hediye ve sürprizin değeri anlaşılır mı? Eğer yaptığınızın değeri daha da fazla anlaşılsın istiyorsanız tabii ki dengeyi iyi kurmak ve ilk aptal aşık modu ile sürekli aynı şeyleri devam ettirmemek de lazım. Aksi halde hem sıkabilirsiniz, hem de değerini azaltıp anlamsızlaştırma riskiniz büyük. Hayatta her şey de olduğu gibi aşkta da biraz dengeli ve dozunda ilerlemek fena olmaz. Koşulsuz memnuniyet insan oğlunu şımartır, bir taraflarını bulutlara çıkartır;) O yüzden akıllı olan karşılıklı memnuniyeti sağlamak için çalışır.

Tamam tamam uzatmayalım. Müşteri ile ilgili kısma gelelim. Müşteri dediğiniz bireysel de olsa, kurumsal da olsa karar vericiler kimler? İnsanlar değil mi? İnsan oldukları için az ya da çok hepsinin duyguları yok mu? Bir bilinç altı, karakteri, beklentileri, istekleri, zevkleri, egoları yok mu?

Hal böyleyken şirketler, kurumlar, patronlar, yöneticiler, satışçılar ve müşteri yöneticileri olarak müşteriyi kazanmak ve elde tutmak ve sadık müşteri yaratıp uzun dönemde daha çok satabilmek için müşterimizi de bir nevi aşk ilişkisi yürütür gibi yönetsek, yani müşterimizle aşk yaşasak sanırım yanlış yapmamış oluruz, bilmiyorum katılır mısınız?

Yeter ki farklı açıdan bakmak isteyelim ve kendi özel hayatımıza bir göz atalım. Sıkmayacak kadar ama ırak da olmayacak kadar dozunda ve sürekli ziyaret, sürekli yenilik/ farklılıklar sunmak, müşterinin işini/sektörünü iyi tanımak ve onun işi için kafa yormak, sattığımız şeyin işine olan faydasını göstermek, satış yaptığımız hissettirmemek, çözüm üretmek, 7/25 ulaşılabilir olmak, iyi dinlemek, anlamaya çalışmak, küçük sürprizler, kişiye özel çözüm ve hediyeler, özel zamanlarda da yanında olmak, hatırlamak, kutlamak, şaşırtmak, değer vermek , satamayacağımızı bilsek bile pembe bile yalan söylememek, arada bir özlenmek, merak edilmek vb daha neler neler sayabiliriz. 

Müşterine karşı ne kadar romantik olma istiyorsun? Onunla aşk yaşamaya hazır mısın? İşte bütün mesele bu...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz