Ana içeriğe atla

En kötü KARAR, kararSIZlıktan iyidir!

Bir gün ya da bir yılın içinde hele tüm hayatımız boyunca ne kadar çok karar vermemiz gereken konuyla yüz yüze geliyoruz hiç düşündük mü?

Aslında akşam ne pişirsemden, bu hafta sonu hangi filmi izleyelime, hangi çalışanı/satışçıyı istihdam edelimden, bu reklam yatırmına girelim miye, hatta bugün hangi müşteriye hangi ürünleri sunayım veya nasıl bir taktikle konuya gireyimden, bu başarısız satışçıya şans vermeye devam edeyim miye kadar her an karar vermek zorunda kalıyoruz.

Peki karar vermek illa şirketlerde dev gibi yatırımlara yön verirken, koskoca bir orduyu savaşa sokmak ya da sokmamak arasında düşünürken veya Titanic gibi bir gemiye tam yol giderken riskli bir bölgede aniden rota değiştirmek gerektiren durumlarda mı oluyor? Tabii ki de hayır. Hayatın her alanında, işimiz, pozisyonumuz her ne olursa olsun, her ama her saniye karar vermek durumunda kalıyoruz. Hangi yoldan eve gidelim de, yemeğin yanına ne içeceğimiz bile bir karar olmuyor mu?

İşte her an verdiğimiz bu kararlar bazen bizi vezir de edebiliyor, rezil de... Evet şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere...

Karar verirken çok düşünmeli miyiz? Düşünmeden çok ani kararlar mı vermeliyiz? Siz hangisisiniz? Çekinmeyin kendinize cevap verin hemen her konuda olduğu gibi hayatta tek bir doğru yoktur. :) Bana göre durumsallık yaklışımı çok önemlidir. Örneğin sonuçları bizim ya da kurumumuz için çok büyük bir risk içeriyorsa iyi ve güvenilir ve kıyaslama yapabileceğiniz araştırmalar, fikirler, yorumlar sonrasında oturup işin artıları ve eksilerine çıkarıp alternatiflere bakmak ve yeterince üzerinde düşündükten sonra karar vermek bence en faydalı olanıdır. Yani plansız, %100 risk almak çoğu zaman felaket getirebilir. Tabi çok büyük artılar da getirebilir ama  hayatımız ve işimiz milli piyango ya da altılı ganyan mı?

Çok ciddi risk içermeyen, rekabetin çok yoğun ve dinamik olduğu durumlarda ve hızlı karar gerektiren durumlarda da üzerinde fazla düşünmek zaman kaydettirebilir. bu tarz durumlarda da geçmiş deneyimlerimiz, öngörülerimize ve hiç bir deneyimimiz yoksa da ailemiz, ekip arkadaşlarımız veya yöneticilerimizden fikir alıp katılımcı bir yönetim anlayışıyla ilerleyip riski biraz olsun minimize ederek bir an önce karar almayı faydalı görüyorum.
Örneğin satış işini alırsak rut planı çıkarırken, bir satış görüşmesi öncesi hazırlık yaparken, satış esnasında taktikler kullanırken ya da satış yönetimi yapıyorsak da mesela hangi alanlara bu ay odaklanalım gibi konularda kullanabiliriz.

Belki bugüne kadar bu açıdan hiç düşünmedik lakin görüyoruz ki hayatımızın her alanında ve içinde olan dolayısyla bu kadar bana göre önemli bir konu. Bu nedenle karar alacağımız konuda bilgi sahibi olmak, araştırmak, hep kendimizi geliştirmek, anlamak çok elzem. Kainatın en iyi işleyen mekanizması olan insana beyin boşuna bahşedilmediğini göstermek gerekiyor desek sanırım yanlış olmaz;) Sadece karar vereceğimiz konuda mı gelişmek gerekiyor? Bence birçok şirkette başta yöneticiler, satış ekiplere olmak üzere tüm çalışanların zaman içerisinde karar verme eğitimi almalarının da iş yerlerindeki ve sosyal hayattaki başarıyı, verimliliği, yaşam ve iş kalitesini artıracağına inanıyorum.

Diyelim eğitim alamadık. Ya da çok ani karar vermemiz gereken bir konu var. O zaman ne yapacağız? Oturup ağlayalım mı? Pek yazma alışkanlığımız toplumca yok. Fakat şunu şiddetle tavsiye ediyorum. Çok ciddi fayda getirecektir. Kağıdı alıp iki sütuna bölüp alternatifler arasındaki eksi ve artıları çıkaralım. Ya da tek alternatifse de yapalım ya da yapmayalım kararı vereceksek de aynı şey geçerli. Bu kural sayesinde kağıdın ortasını terazi gibi düşünüp ağır basan tarafı seçerek de en azından görece dah iyi bir karar vermiş oluruz. Hayatın her alanında kullanıyor ve faydasını görüyoruz. Karar verme eğitimi alanlar da genellikle bu taktiği kullanıyorlar.

Bir de düşünerek ya da hızlı karar vermenin arası var. Kısaca ona da değinelim. Ne mi o? Kararsızlık... Bana göre öyle beter bir şey dir ki günümüz vahşi rekabet ortamında fırsatların kaçmasına neden olabilir.Üstelik kararsızlık, ciddi bir iç huzursuzluğu yarattığı için özellikle psikolojik açıdan yorgunluk, kaygı, akabinde stres bir sürü kötü etkilişemi getirir ki bunlar mutsuzluk ve hatta fiziki rahatsızlıklara bile sebep olabilir. Sonra gel de o çalışandan, eşten, çocuktan verim bekle...

O yüzden diyoruz ki " en kötü karar bile, kararSIZlıktan iyidir! "  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz