Ana içeriğe atla

YILLANMIŞ ÇALIŞAN mısın, YENİ HASAT ÇALIŞAN mı?

Bazı şeylerin yıllandıkça değeri artar. Mesela sanat eserleri, mimari yapılar ne kadar eskiyse o kadar daha değerli oluyor. Mesela Aya Sofia, İshak Paşa Sarayı, Yere Batan Sarnıcı, hatta daha da eski Orhun Yazıtları'nın, Çatalhöyük'ün, Zeugma Tapınağı veya Efes Harabeleri'nin paha biçilmezliğini lütfen bir göz önüne getirin. Değer biçilebilir mi? Eminim yapıldığında da farklıydılar ama asıl günümüzde gerçek değerine ulaştılar.

Keza zamanında çok değersiz ve sıradan bir eşya, tedavülden kalktığında ve üzerinden çok sular akıp zaman değiştiğinde antika olup değerli hale gelebiliyor. Örneğin acaba Hitit'lilere kullandığı ve sadece yemek pişirdiği basit toprak kapların günümüzde bir hazineden daha değerli hale geleceğini söyleseler ne diyeceğini sanırım hepimiz tahmin edebiliriz:) Lakin gel gelelim şimdiki değeri inanılmaz. Zamanında 10 kuruş bile etmeyen bazı plaklar şimdi 70-80 liralara satılıyor, buna ne demeli?

Şarapta da durum benzer değil midir? Ne kadar eski ve yıllanmış ise biçilen değer artıyor. Tabi her şarap yıllanmaya müsait değil ve ne kadar az bulunduğu, üzümün yetiştiği iklim, bekletilme ve dinlendirilme koşulları, ödüllü olup olmaması, markası , hatta ve hatta taşınma koşulları vb. birçok şey de önemli ama yıllanmışlık şarapta değer belirlemede öncelikli kriterlerden sayılıyor. Ben demiyorum gerçek şarapsever ve degüstatörler - şarap tadımcısı- söylüyor.

Evet hemen soru geliyor. Çalışanlar, satışçılar, satış yöneticileri, yöneticiler, liderler yıllandıkça değerlenir mi?

Gayet tabi. Hataların toplamından oluşan deneyim denilen şey artar. Çok önemlidir. Bilgi seviyesi de artar. O da iş yapmak için gereklidir. Katılmamak işten bile değil. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Olmaz tabi. Ya iç'sel enerji ne olacak? Oraya birazdan geliyorum.

Şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik. Bana şöyle sorduğunuzu duyar gibiyim. "Ey Murat! Sen işe bir satışçı, yönetici ya da herhangi bir görevde çalışan bir ekip üyesi alacaksın ve iyi bütçen de var. Önünde iki seçenek var. Deneyimli ve enerjisiz - amiyane tabiriyle k..ında kıllar kadayıf olmuş- birini mi tercih edersin, yoksa çömez, deneyimsiz ama çok yüksek enerjili ve iyi iç motivasyona sahip - cevval- bir adayı mı tercih edersin? " Bazı işlerde deneyim olmadan iş yapılması mümkün olmayabilir ve onları hariç tutmakla birlikte başta satış için gözüm kapalı ikincisini tercih ederim. Deneyimli dostlar lütfen alınmasın ama enerji yoksa bence deneyimin çok bir faydası yoktur. Deneyim olup da az iş ürettikten sonra yemişim ben o deneyimi...

Aa, tabi hem deneyimli üstadtır, hem de bir tarafları bulutlara çıkmayacak kadar mütavazıdır ve enerjinin istedikten sonra yaşla da o kadar çok doğru orantılı olmadığını kanıtlarcasına adeta yüksek iç motivasyona sahip bir adaydır, işte o zaman ona derin saygı duyar tabiri caizse yapışırım. Bence işte en paha biçilmezi o'dur. Öyle bir çalışanım varsa da bazı yönetici ve şirketlerin yaptığı gibi aptallık edip kendi ayaklarıma sıkmam ve el üstünde tutarım. Anlayana sivri sinek saz, anlamayana... -lütfen boşlukları hayal gücünüz ve kelime dağırcığınıza göre siz doldurun-

Çalışanlar, yöneticiler ve çalışan adayları. Şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Biz hangi tip çalışanız Yıllanmış olanından mı? Yeni hasat olanından mı? Yoksa hem o hem de o mu? Peki işverenler, yöneticiler, işe alımcılar. Siz hangi tip adayları işe alıyor ya da elinizdeki hangi çalışanlara nasıl değer veriyorsunuz? Bundan sonra nasıl olacaksınız ve hangisi için çalışacağız? İşte bütün mesele bu...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

11 satın almacı + 1 satıcı = (12 KIZGIN ADAM*)

Peşin peşin söyleyelim: Başlığın sonundaki * 12 Kızgın Adam 'ın milli basketbol takımımız " 12 Dev Adam"la uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu defa başlığın tamamını, ya da en azından eşittirden sonraki  "12 kızgın adam" kısmını işkembe-i kübradan ben de uydurmadım...;) Peki nedir öyleyse? 1957 yapımlı, başarılı aktör "Henry Fonda" 'nın başrol oynadığı, "12 Angry Man" filminin Türkçe adıdır. Dünyaca kabul gören, hemen hepimizin zaman zaman kullandığı sinema tanıtım/eleştiri forumlarından biri olan Imdb'de 10 üzerinden 9 puan almayı başaran ve "Shindler'in Listesi, Pulp Fiction (Ucuz Roman)" gibi efsane filmler arasında gösterilen bence başucu sinema eserlerinden biridir. Yapım yılından tahmin edeceğiniz üzere siyah beyaz çekim. Yaklaşık 1:20 dk civarında. Üstelik tamamen 1 odada geçip 12 insanın birbiri ile konuşmalarından ibaret ve görece çok sıkıcı olarak düşünülebilecek bir senaryosu olmasına rağmen en iyiler

D-E-M-O-T-İ-V-A-S-Y-O-N

Bir çalışanınızı, ekip üyenizi veya varsa sizden alt kademe yöneticilerinizi demotive etmek mi istiyorsunuz?  Yetmedi mi? Ayrıca verimsizleştirmek ve sonunda hatta kaybetmek mi istiyorsunuz? Çok kolay! Hiiiç zorlanmaya, uzaklarda aramaya, kafa patlatmanıza gerek yok. Gelin ben size bedavaya anlatayım efenim. Lütfen bana 2dk. verin, okuyunuz. Yazıdan sonra da "yok ben demotive edemedim, sen de ne boş beleş adammışsın arkadaş!" diyen varsa "paranızı geri iade ediyorum. "demek isterdim istemesine; de biz yazıları kamu hizmeti olarak yazıyoruz, kusura kalmayınız. "Neyse geyiği bırak sadede gel diyorsunuz" duyar gibiyim, haklısınız. Ee, buyrunuz efendim... Bir kere işin başı en ağır eleştirilerinizi ekip arkadaşlarının yanında yapın. Hiç çekinmeyin, verin odunu. Fırçalayın gitsin...Ohhh misss... Hatta karşınızdakinin koca koca insanlar olduğunu unutup, ağzınızdan adeta tükürükler saçarak sık sık ota çöpe bağırabilmeniz de gerekir. Ohh, bir güzel rahat

DÜNYADA ORTAK DİL SİZCE HANGİSİDİR?

Hiç yabancı dilini bilmediğiniz ve ortak bir dil de konuşamadığınız bir ülkede çat pat da olsa bakkalı/marketi vs'si ile anlaşabildiğiniz ve yine de derdinizi anlatıp aç kalmadığınız durumlar oldu mu? Veya sevgilinizle romantik bir ortamda birbirinize bakarken adeta şiirlerdeki gibi sen sus da gözlerin konuşsun tadında bir kelime dahi etmeden bir sürü duyguyu anlattığınız ve saatlerce konuşmadan durup da milyon tane şey konuşmuş kadar olduğunuz durumlar? Ya da olumsuzunu düşünelim. Hayatımızda sözleri ile bize birşeyler söyleyip de yahu göz göre yalan söylüyor, adeta yalancılığı üstünden akıyor diye yorumladığımız kişilerle hiç mi karşılaşmadık? Bunların en az 1 tanesi herkesin hemen başına gelmiş ve hatta sürekli de gelebiliyordur. Çünkü kolaylıkla söyleyebiliriz ki iletişimde bedenimiz de konuşuyor. Uzmanların araştırmaları ve beden dilinin iletişimdeki etki gücüne baktığımızda da sözlerin etkisi ortalama %7 iken, beden dilinde ise %55 civarı bir etki gücü var. Muaz